Eski kalelerde kale dibine sokulan düşmana yukarıdan ağır taşlar vesaire atmak için altı açık cumba gibi çıkmalara verilen addır. Kale kapılarını müdafaa için üst taraflarına da böyle senkendazlar yapılırdı. (O.T.D.S.)
Fr. Fls: Müsbet veya menfi hiçbir kat'i hükme varamıyan ve dâim şüphe içinde olmayı kabul eden sapık felsefe sistemi. Şüphecilik. (Bak: Sofestaî, Sofizm)
Üzüm çubuğu. * Yaş ve taze çubuk. * Yumuşak bedenli yiğit. * Uzun boylu adam.
SER'
Yumurtlamak.
SERA
Yer, toprak. Arz. * Malı çok olmak. Zengin olmak.
SERA
f. "Şarkı söyleyen" mânasına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Nağme-serâ $ : Şarkı söyleyen, nağme söyleyen.
SERA'
Yay yapımında kullanılan bir ağaç cinsi.
SERAB
Şaşkın hâle gelme. Çorak yerlerde, çölde sıcak ve ışığın te'siriyle ileride, yakında yahut ufukta su veya yeşillik var gibi görünme hâdisesi.(Ey serab-ı gururu, şarab-ı tahur zanneden Said-i hodfuruş! Hikmet, hayr-ı kesir olduğunu işittin. Fakat yanlış yola gitmiştin. Şu kitab-ı kâinatın hikmetini maânisinde aramadın. Gittin nukuşunda taharri ettin. R.N.)
SERABİL
(Sirbâl. C.) Gömlekler.
SERABİSTAN
f. Serap yeri. (Fâni, bekasız dünyadan kinayedir.)
SERAÇE
f. Küçük saray. Küçük konak. Saraycık.
SERADİK
(Sürâdik) Padişaha mahsus çadır perdesi veya büyük sarayın perdesi. * Cibinlik tarzında yapılan perdeden oda.
Osmanlı İmparatorluğunun ilk devirlerinde ordunun bir yerden başka bir yere hareketinde yolların yapılması ile beraber ağırlıkların nakil vesairesi veyahut memleket içinde zelzele, deprem gibi bir âfetin vukuuyla harap olan yerlerin hemen tamir edilmesi işlerinde kullanılanlara verilen addır.
SERAİR
(Sır. C.) Gizli şeyler, sırlar.
SERAİR-İ VÜCUD
Yaradılış sırları.
SERAK
Hırsızlık yapmak.
SERAMAC
f. Boyunduruk.
SER-AMED
(C.: Ser-âmedan) f. İleri gelen, başta bulunan.
SER'AN
Evmek, acele etmek.
SERAPA
f. Bir uçtan bir uca. Baştan ayağa kadar.
SERA-PERDE
f. Saray perdesi. Eskiden harem dairesinin önüne çekilen büyük perde. * Padişah çadırı, otağ.
SERAR
Ayın son gecesi.
SERARE
İyilik. * Şeref.
SERARİ
(Süriyye. C.) Câriyeler, odalıklar.
SERASER
f. Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen.
SERASİME
f. Sersem.
SERASİMEGÎ
f. Sersemlik.
SERASKER
f. Ordu kumandanı. Komutan. * Harbiye nâzırı, milli savunma bakanı.
SERATÎ
Keskin.
SERAVİL
(C.: Serâvilât) İç donu. * Şalvar.
SERAY
f. Büyük konak, kâşâne. * Saray. * Hükümet konağı.
SERAYA
(Seriye. C.) Düşman üzerine yollanan askerler.
SERAY-DAR
f. Eskiden büyük yerlerde yemek ve sofra işlerine bakan kimse.