(C.: Serbâzân) f. Korkusuz, cesur, cesâretli. Yiğit.
SERBAZÎ
f. Yiğitlilik, cesurluk, korkusuzluk.
SER-BE-CEYB
f. Kaderden, düşünceden veya hayâdan dolayı başını önüne eğmiş olan.
SERBEHA
f. Baş pahası. Diyet. Haraç.
SERBEND
f. Başa bağlanan veya sarılan şey.
SERBESER
f. Baştan başa.
SERBEST
f. Kayıtsız. Başıboş. İstediği gibi hareket edebilen. * Sıkılmayan. * Engelsiz.
SERBESTÂNE
f. Serbestçe.
SERBESTE
f. Başı bağlı. * Gizli, kapalı, örtülü.
SERBESTÎ
f. Serbestlik.
SERBESTİYET
f. Serbestlik. Serbest oluş.
SERBESÜCUD
f. Secde edici. Başını yere değdirici.
SERBEZEMİN
f. Başı yere eğilmiş olan.
SERBÜLEND
(C.: Serbülendân) f. Yüce. Başı yüksek.
SERBÜLENDÎ
f. Başı yükseklik. Yücelik.
SERC
(C.: Süruc) At takımı, eyer.
SERCEM
Uzun.
SERC-İ FERES
At eyeri.
SERCUC
Ahmak.
SERCÜMLE
f. Hepsi, tamamı, bütün.
SER-CÜNBAN
Baş oynatan, baş sallayan.
SERÇEŞME
(C.: Serçeşmegân) f. Çeşme başı, su başı. Pınar. * Pir, şeyh. Baş. * (Tanzimattan evvel) yardımcı askerlerin maddi işlerine bakan kimse.
SERD
Çanak içine ekmek doğrayıp ıslatmak.
SERD
Sözü muttasıl ve güzel bir eda ile söylemek. * Halkaları birbirine geçirmek. * Delmek. * Dikmek. * Vurmak.
SERD
f. Bârid, soğuk, bürudetli olan. * Sert, kaba, hoyrat.
SERDAB
f. Yer altında olan serin ve soğuk oda, bodrum. Böyle yerler ekseriyetle sıcak bölgelerde, gündüzleri sıcaktan korunmak için yapılırdı. Anadolu'nun bazı yerlerinde buna "zir-i zemin" denilir. * Tar: Padişah saraylarında, sağ ve sol taraflarında birer oda bulunan üç köşeli sofalara verilen addı.
SER-DADE
f. Baş vermiş, baş göstermiş olan.
SERDAH
Geniş ve düz yer.
SERDAR
f. Askerin başı. Kumandan.
SERDARÂN
(Serdâr. C.) f. Kumandanlar, serdarlar, komutanlar.
SERDAR-I EKREM
Başkumandan. Başbuğ.
SERDAR-I ULEMA
Zamanın en bilgili ve en yaşlı âlimi.
SERDARÎ
f. Başkumandanlık, serdarlık.
SERDEFTER
f. Defterin başında yazılı olan. En ileri geçen, en başta bulunan.
SERDENGEÇTİ
Tar: Akıncılardan düşman ordusu içine dalmak veya muhasara altına alınan bir kaleye girmek için fedai yazılan kimseler. Bunlara ellerinde kınlarından sıyrılmış kılıçlarla bu tehlikeli işlere atıldıkları için "dalkılıç" da denilirdi. Düşman ordusuna dalacak veya kaleye girecek olanların dönmelerinden ziyade ölmeleri ihtimâli olduğu için bu adı almışlardı. (O.T.D.S.)
SERDETMEK
Tertipli ve güzel bir şekilde konuşmak.
SERDÎ
f. Soğukluk, bürudet. * Kabalık, sertlik, hoyratlık.
SERD-İ KELÂM
Güzel bir şekilde ifade etmek, söz etmek.
SERDÎ-İ HEVÂ
Havanın sertliği.
SERDÎ-İ TABİAT
Tabiat ve huy sertliği.
SERDÜMEN
Gemilerde baş dümenci, dümen kullanmakla vazifeli tayfa. Eskiden harp gemilerinde çavuştan yüksek bir rütbe.
SERE
Suyun çok olması. * Devenin meme deliğinin geniş olması.
SERE
Başparmağın ucundan şehadet parmağının ucuna kadar germek suretiyle hâsıl olan uzunluk ölçüsü. Karıştan küçüktür ve dört sere bir arşın sayılırdı.
SEREB
(C.: Esrâb) Yer altında olan ev. * Kırbadan akan su. * Ot.
SERED
Dudağın yarılması.
SEREF
Boş yere ve lüzumsuz harcamak, israf etmek. * Hatâ etmek. * Âdet, haslet iyi huy.