Efendi, hoca, şeyh, seyyid mânasına talebelerin hocalarına karşı söylediği bir hürmet lâfzıdır.
SEYEHAN
(Vapur v.s.) batma.
SEYEHAN
Gezi, seyahat. * Gölgenin güneşle birlikte dönmesi.
SEYELAN
Akma. Cereyan. * Sel felâketi.
SEYELAN-I DEM
Kan akma.
SEYERAN
(Bak: Seyran)
SEYF
Kılıç.
SEYF İBN-İ ZÎYEZEN
Yemen padişahlarındandır. Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bi'setinden evvel onun evsafını evvelki mukaddes kitaplarda görmüş ve iman etmiş ve müştak olmuştu.(Resül-i Ekrem'in (A.S.M.) Ceddi Abdülmuttalib; Yemen'e kafile-i Kureyş ile gittiği zaman, Seyf İbn-i Zîyezen onları çağırmış, onlara demiş ki: "Hicaz'da bir çocuk dünyaya gelir. Onun iki omuzu arasında hatem gibi bir nişan var. İşte o çocuk umum insanlara imam olacak."Sonra gizli, Abdülmuttalib'i çağırmış: "O çocuğun ceddi de sensin" diye kerametkârane, bi'setten evvel haber vermiş... M.)
Allah'ın (C.C.) kılıcı, askeri. *Ashab-ı Kiram'dan Hz. Hâlid İbn-i Velid'e (R.A.) verilen ünvan.
SEYH
Helâk edici, mahveden. * Ayağın batması.
SEYH
Yere batmak. * Sefer. * Akarsu. * Dikilmiş aba. * Atâ etmek, hediye vermek. * Çizgili elbise.
SEYHEC
(Seyhuc) : Katı, şiddetli şedid.
SEYHEK
Katı yel. Şiddetli rüzgâr.
SEYİS
Atın tımarına, yemine vesairesine bakan adam, uşak.
SEYKANE
İnce bellilik.
SEYL
Sel. şiddetle gelen şey.
SEYLAB
(Seylâbe) f. Taşkın su, sel.
SEYLABE-İ HUN
Kan seli.
SEYLHİZ
f. Taşkın ve coşkun su.
SEYL-İ HURUŞÂN-I ZAMAN
Zamanın gürültü ve coşkunluklarının seli.
SEYL-İ ŞUUNÂT
İcraat-ı Rabbaniyenin dâima görünmesi ve hakiki müessir olan Allah'ın (C.C.) iradesiyle devamlı olan, cereyan eden her çeşit hâdiseler. Hâdiseler akıntısı, seli.
SEYNA'
Bir ağacın adı. * Ağaç, şecer.
SEYR
Yürüyüş. * Eğlenme ve ibret için bakma. Gezip görme. * Görülecek şey ve yer. * Uzaktan bakıp karışmama. * Yolculuk.
SEYR Ü SEFER
Gidiş geliş. Trafik.
SEYR Ü SEYELÂN
Devamlı akıp gitme ve değişme.
SEYR Ü SÜLUK
Tas: Takib edilecek usûl. Bir terbiye yoluna girip devam etme. Tarikata devam etme.
Terbiye ve mâneviyatta tekâmül yollarında, hariç âlemden, âfaktan başlamak suretiyle bulunan delillerle tekâmül edip nefsini ıslâh ve imâni ve Kur'âni hakikatlarda terakki etmek usulü.(Tarikatta "seyr-i enfüsi" ve "seyr-i âfâki" tâbirleri altında iki meşreb var.Enfüsi meşrebi; nefisden başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enaniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikatı bulur. Sonra âfâka girer. O vakit âfâkı nurâni görür. Çabuk o seyri bitirir. Enfüsi dairesinde gördüğü hakikatı, büyük bir mikyasta onda da görür. Turuk-u hafiyyenin çoğu bu yol ile gidiyor. Bunun da en mühim esası; enaniyeti kırmak, hevayı terketmek, nefsi öldürmektir.İkinci meşreb; âfaktan başlar, o dâire-i kübranın mezâhirinde cilve-i Esmâ ve Sıfâtı seyredip, sonra dâire-i enfüsiyyeye girer. Küçük bir mikyasta, dâire-i kalbinde o envârı müşahede edip, onda en yakın yolu açar. Kalb, âyine-i Samed olduğunu görür, aradığı maksada vâsıl olur.İşte birinci meşrebde süluk eden insanlar nefs-i emmareyi öldürmeye muvaffak olamazsa, hevâyı terkedip enaniyeti kırmazsa, şükür makamından, fahr makamına düşer; fahirden gurura sukut eder. Eğer muhabbetten gelen bir incizab ve incizabtan gelen bir nevi sekir beraber bulunsa, "şatahat" nâmiyle haddinden çok fazla dâvalar ondan sudur eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebeb olur. M.)
SEYR-İ ENFÜSÎ
Hafî tariklerin çoğunda takib edilen ve nefsinin iç âlemindeki delillerle, vasıtalarla tekâmüle gidenlerin usûlü. (Bak: Seyr-i âfâkî)
SEYR-İ FİLMENÂM
Uykudaki veya rüyadaki seyr. (Bak: Seyr)
SEYR-İ ŞUUNÂT
Kâinattaki hâdiseleri seyredip, görüp hakikatını anlamağa çalışmak. * Hâdiselerin bir halde kalmayıp akışı, değişmesi.