(C.: Esfâd) Esirlerin eline ve ayağına bağlanan bağ. *Atâ, bahşiş, hediye.
SAFEN
(C.: Esfan) Haya derisi.
SAFER
(C.: Esfâr) Boş ve hâli olmak. * Arabi aylardan ikincisi. * Karın içinde durabilen bir yılanın adı.
SAFEVİLER DEVLETİ
(1499-1737) Safeviler adında bir hanedana mensub olan Şah İsmail'in kurduğu bir devlettir. İran'da kurulmuş olan bu devlet şii idi. Osmanlılarla münasebetleri iyi değildi. Çaldıran'da 1514'de Yavuz Sultan Selim tarafından büyük bir mağlubiyete uğratıldılar. Nihayet 1737'de bir ayaklanma neticesinde Afganistan padişahı Nadir Şah tarafından ortadan kaldırıldılar.
SAFF
Bir sıra dizilmiş şey, bir şeyi sıra ile uzun uzadıya dizmek. * Câmide cemâatın sırası.
SAFF SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de 61. suredir. İsa, Havariyyun Suresi de denir. Medenîdir.
SAFFAT
(Saff. C.) Saf olanlar, saf yapanlar.
SAFFAT
(C.: Sıfâ-Esfâ-Sufâ) Düz kaygan taş.
SAFFAT SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 37. suresidir. Mekkîdir.
SAFF-BESTE
f. Saf bağlamış, saf olmuş.
SAFF-DER
(C.: Saff-derân) f. Düşman saflarını yaran yiğit.
SAFF-DERÂNE
f. Yiğitçesine.
SAFFEYN
İki sıra. * Muharebede karşılaşan iki taraf.
SAFF-I EVVEL
İlk saf, birinci saf. * İlk sahabeler. * Bir hareket ve cereyanın ilk sahipleri.
SAFF-SAFF
Dizi dizi. Sıra sıra.
SAFF-ŞİKAF
f. Düşman saflarını yararak bozan yiğit.
SAFF-ZEN
f. Düşman saflarını vurup yaran yiğitler.
SAFH
Suç bağışlama, dostluk etme. Günah ve cürmü afveyleme. * Bir şeyin bir tarafı. * Bir şey içirme. * Yüz çevirme.
SAFHA
Aynı şey üzerinde görülen değişik hâllerden her biri. * Bir şeyin gözle görülen yüzlerinden her biri. * Kısım. * Bir şeyin düz yüzü. * El ayası. * Bir hâdisede birbiri ardınca görülen hâllerin beheri. * Yazılmış ve yazılabilir sahife.
SAFİ
Katışıksız. Temiz, süzülmüş ve temiz. * Bozuk olmayan. Hâlis.
SAFİF
Kuru ot.
SAFİH
Men eden, engel olan.
SAFİH
Gökyüzü, semâ. * Yassı veya düz olan şey.
SAFİHA
(C.: Safayih) Yüzün derisi. * Kapı tahtası. * Kâğıdın bir tarafı. * Yassı ve düz nesne. * Enli kılıç. (Bu mânâya C: Sıfâh)
SAFİL
Alçak yer.
SAFİL
Tortu.
SAFİL
Sefil olan, düşük ahlâklı ve karaktersiz.
SAFİLE
Dip, alt taraf. Bir şeyin aşağısı.
SAFİLÎN
Alçaklar, aşağılar, sefiller. Allah'tan (C.C.) uzak olanlar. * Aşağı taraflar.
SAFİLİYYET
Alçaklık, aşağılık.
SAFİN
(C.: Sâfinât) Cins at. * Üç ayağı üstünde durup dördüncü ayağının tırnağını yerde dikip duran at.
SAFİNE
(C.: Sevâfin) Yel, rüzgâr, riyh.
SAFİR
Islık veya kuş sesi. * İnce ve güzel ses * Tecvidde: Harfin ıslık sesine benzemesidir. Bu vasıfta olan harfler: Ze, sin, sâd.
SAFİR
(Sefir) Sefere çıkan. * Elçi. * Kâtib.
SAFİYE
(C.: Sevâfi) Toz. * Rüzgâr, yel.
SAFİYE
Temiz, katışıksız, bozuk olmayan. * İçinde yapmacık ve uydurma bir şey, fazladan kelime ve kafiye bulunmayan söz.
SAFİYET
Saflık, hâlislik, temizlik.
SAFİYULLAH
Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ismidir. Bütün mahlukatta efdal ve Cenab-ı Hakk'ın ihsanı ile onlardan seçilip çıkarılmış tertemiz mânâsına Safiyullâh denilmiştir. Hz. Adem'in de (A.S.) bir ismidir.
SAFİYY
Temiz, pak. Hâlis, saf, katıksız.
SAFİYY-ÜD DİN
Dini temiz. Dini pak.
SAFİYY-ÜL KALB
Kalbi temiz.
SAFK
Sesi işitilen vuruş. * Sarfetmek. * Reddetmek. * Kanatlarını hareket ettirmek. Deprenmek. * Kullanmak.
SAFKA
Bir satış anında müşteri ile satıcının tokalaşarak, "hayrını gör" demeleri. * Yapılan satış.
SAFRA
Dengeyi sağlamak için yelkenli gemilerin sintinelerine konan mâden, taş, kum gibi ağırlıklar.
SAFRA
Sarı. * Karaciğere bağlı öd kesesi içindeki yeşilimsi sarı ve acı su ki, yağların hazmına hizmet eder.
SAFRAGUN
Bir cins serçe kuşu.
SAFRE
Açlık.
SAFRİYE
Güz mevsiminden önce biten ot.
SAFSAF
Söğüt ağacı.
SAFSAF
(C.: Safsâfe) Her nesnenin kemi, kötüsü, hor ve hakiri. * Döğülmüş yumuşak toprak. * Mâkul olmayan kelimeler. * Mânâsız şiir. * Yaramaz ve kötü işler.