Takvânın ileri derecesi. Bilmediği ve şüphe ettiğini öğrenip iyiye ve doğruya göre hareket edip bütün günahlardan çekinme hâleti.
VERA-İ CEBEL
Dağın arkası.
VERA-İ PERDE
Perde arkası.
VERAK
Bitkilerle yer yüzünün yeşil olması.
VERAKÎ
(Verka. C.) Güvercinler.
VERASET
Miras sahibi olma. Ölen bir kimsenin mallarının Allah'ın (C.C.) emrine göre, şeriatça mirasçılara geçmesi. * İrsiyet. Varislik, mirasçılık. Mirasta hak sahibi olma.
VERASET-İ IRKIYE
Doğan yavrunun ecdadına benzemesi.
VERB
Fetret, fesad. * Yabani hayvan ini.
VERD
(Vürd - Vird) Gül.
VERDANE
Toplu oklava. * Koca başlı kertenkele.
VERDE
(Vürde) Renkli olmak.
VERDENE
f. Oklava, börekçi merdânesi. * Dolap oku.
VEREK
(C.: Evrâk) Kalça kemiği.
VEREL
(C: Vürelân - Evrâl) Kelere benzer bir canavardır. Kuyruğu keler kuyruğundan uzun olur.
VEREM
(C.: Evrâm) şiş, yumru. * şişme.
VERENTEL
şiddet, mihnet.
VERESE
Mirasçılar. Miras alanlar.
VERF
Genişlik.
VERH
Hamâkat, ahmaklık, bilmezlik. * Ucuz et.
VERH
Hamurun kendini koyuverip sülpülmesi.
VERHA
Akılsız ahmak kadın.
VERIK
Çok eskiden kullanılan gümüş para. Kıymetli para.
VERİ'
Haramdan kaçınan kişi.
VERİA
At ismi.
VERİD
Siyah kan damarı. Toplar damar. Boyun damarı. * Kırmızı gül. (Bak: Evride)
VERİHA
Çok sıvı hamur.
VERİK
Sikkesiz gümüş. * Gümüş.
VERÎK
Gür sakallı adam. * Sık yapraklı ağaç.
VERÎSE
Veris otuyla boyanmış nesne.
VERÎŞ
Yürümek ve seğirtmek istediği hâlde sahibi engel olan davar.