(Vakit) Zaman. Saat. Çağ. Mevsim. * Boş zaman. * Geçim. * Fırsat. * Muayyen, belli bir zaman.
VAKT
(C: Vikat) İçinde yağmur suyu biriken çukur. * Su ile faydalanacak mekân. * (Horoz) tavuğa binmek.
VAKTAKİ
f. Ne vakit ki, o zaman ki, olduğu vakit.
VAKTEN
Vakit ve zamanca.
VAKT-İ ASR
İkindi vakti.
VAKT-İ HÂCET
İhtiyaç vakti. Lüzumlu vakit.
VAKT-İ HAZAR
Barış zamanı.
VAKT-İ MERHUN
Belli edilen, muayyen bir zaman.
VAKT-İ TEFRİH
Tıb: Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından te'sirini gösterinceye kadar geçen zaman.
VAKT-İ ZEVAL
Güneşin tam ortada, bize göre doğu ve batı ortasında bulunduğu ve gölgenin gündüzde en kısa olduğu zaman. Zeval vakti.
VAKUD
Odun, kömür gibi yakılacak şeyler.
VAKUR
Ağırbaşlı, temkin sahibi. İzzetli, vakarlı.
VAKURANE
f. Ağırbaşlılıkla. Düşünce ve tedbirlilikle. Temkinle.
VAKVAK
Korkak kişi. * Hindistan'da Vakvak beldesinde yetişen bir ağaçtır. Yüz zira' miktarı boyu olur, kalkan gibi yassı yaprağı olur.
VAKVAKA
Kurbağa, tavuk, kuş sesi veya köpek havlaması.
VAKZ
Sıklet, ağırlık.
VAKZ
Galebe etmek. * Şiddetle vurup ölmeye yakın etmek.
VA'L
Sığınacak yer.
VÂLÂ
Yüksek, âlî, refi'.
VÂLÂCÂH
f. Mevkii yüce, rütbesi yüksek olan.
VÂLÂKADD
f. Boyu yüksek, uzun boylu.
VÂLÂKADR
f. Değeri yüksek, kadri yüce.
VÂLÂŞÂN
f. Şânı yüce.
VÂLÂYÎ
f. Yücelik, yükseklik.
VALİ
Bir vilâyeti idare eden en büyük memur. * Mâlik.
VALİB
Ulaşıcı, ulaşan, varan. * Önüne doğru giden.
VALİBE
Evvelki ekinin kökünden biten ekin.
VALİCE
İnsanı şiddetle tutan bir hastalık.
VALİD
(Vilâdet. den) Doğurtan. Baba.
VALİDAN
(Bak: Vâlideyn)
VALİDAT
(Vâlide. C.) Anneler. Vâlideler.
VALİDE
Ana. Doğuran.
VALİDEYN
Ana ile baba. Vâlidân de denir.(Peder ve valideyi, şefkat ile teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakk'ın muhabbetine aittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat, Lillâh için olduğuna alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyade muhabbet ve şefkat etmektir. $âyeti: Beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı dâvet etmesi; Kur'an'ın nazarında valideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları, ne derece çirkin olduğunu gösterir. Madem peder; kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyade iyi olmasını ister. Ona mukabil veled dahi, pedere karşı hak dâva edemez. Demek valideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok. Zira münakaşa, ya gıpta ve hasetten gelir. Pederde oğluna karşı o yok. Veya münakaşa haksızlıktan gelir. Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâva etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek; pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır. S.)
VALİDİYYET
Annelik ve babalık vasfı.
VÂLİH
Keder ve hüzünle aklı gitmiş, şaşırmış, hayrette kalmış.
VÂLİHÂNE
f. Şaşkınca.
VÂLİHÎN
Hayrette kalanlar. Şaşıranlar. (Bak: Veleh)
VALLAHİ
Allah için, Allah hakkı için, Allah'a yemin ederim (meâlinde büyük yemin.)
VAM
f. Borç.
VA-MANDE
Geride kalmış.
VAMCU
f. Borç arayan.
VAMDAR
f. Borçlu.
VAMHAH
f. Alacaklı.
VAMIK
Seven. Âşık, sevdalı. * Meşhur bir hikâyede Azra'nın âşığının ismi.
VAMÎ
f. Borçlu.
VAMK
Sevme, muhabbet.
VA'N
Sığınacak yer, melce'. * Ot yetişmeyen taşlık ve sert yapılı arazi.
VAPESÎN
(Va-pesin) f. En gerideki, en sondaki.
VA'R
(Va'ra) Sağlam yer, sert yer.
VÂR
f. (Teşbih edatıdır) Gibi, ...li, kerre, def'a, sâhib, mâlik, lâyıklık (yerinde kullanılarak birleşik kelimeler yapılır). Meselâ: Melek-vâr : Melek gibi. Ümid-vâr: Ümidli.