Bir işi birisine havale etmek. * Emir. * Fık: Bir malı veya menfaatı, ölümden sonrası için bir şahsa veya bir hayır cihetine teberru yolu ile (yani, meccanen) temlik etmek.
VASİYETNÂME
f. Yazılı vasiyet. Bir kimsenin vasiyetini yazmış olduğu kâğıt.
VASİYY
Yetim gibi güçsüzlerin işleri kendine vazife olarak verilen kimse.
VASL
Âşığın sevdiğine kavuşması. Kavuşmak. * Birleştirmek, ulaştırmak. * Gr: Ulama, ekleme. * Edb: Sözü teşkil eden cümlelerin atıf ve rabt suretiyle birbirine bağlı olarak yazılması usulü ki, buna Sebk-i Mevsul da ta'bir edilir. * Bir kelimenin sonundaki harfi, bir sonraki lâfzın sesli harflerle başlayan ilk hecesine birleştirmek.
VASM(E)
Utanacak şey. * Vurmak. (Liyazon yapmak)
VASMET
Kırıklık, güçsüzlük, halsizlik. * Ayıp, eksiklik.
VASSAD
Ören, örücü, dokuyan, dokuyucu.
VASSAF
Vasıflarını sayarak medheden. Vasıflandıran. Vasıf ve beyanda ârif ve âlim olan.
VASSAL
Ulaştıran, vasleden. Birleştiren.
VASUT
Gölgelik. * Sütü sağdıkları kabı dolduran deve.
VASVAS
(C: Vesâvis) Perdede göz ayırımı miktarı olan delik.
VASVAS
Kadınların örtündükleri ve ancak gözleri görünecek derecede dar olan yüz örtüsü.
VASVASA
Yüz örtüsü. * Köpek eniğinin gözlerinin açılması.
VAŞ
f. Düşman.
VAŞAK
Derisinden kürk yapılan bir hayvan ve bunun postu.
VAŞIK
Dağ köpeği. Vaşak.
VAŞİ
(C: Vüşât) Gammaz, koğucu, yalancı.
VAŞİYE
Evlâdı çok olan kadın.
VAŞÜDE
f. Defolunmuş, kovulmuş, geri çekilmiş.
VATA'
Bir şeyi ayakla çiğneme.
VATAF
Kaşın çok kıllı olması. * Kirpiğin sık ve çok olması.
VATAN
(C.: Evtan) Bir kimsenin doğup büyüdüğü yer. Yurt.
VATANDAŞ
Bir devlet ahalisinden ve teb'asından olan.
VATAN-I ASLÎ
Bir insanın doğup büyüdüğü veya içinde barınmak kasdedip, başka yere gitmek istemediği yerdir. Yalnız en az 15 gün kalmak istediği yer de kendisi için vatan-ı ikamettir. (Bak: Mukim) * Cennet.
VATAN-I SÂNÎ
İkinci vatan. Sonradan yerleşilen yer.
VATAN-I SÜKNÂ
Bir misafirin içinde 15 günden az oturmak istediği yerdir. Bu kimse de fıkıhta misafir sayılır.