Kur'an alfabesinde sondan üçüncü harftir. Ebced hesabında 6 sayısının karşılığıdır.
VA'VA'
İnsan topluluğu. * Sesler.
VAVEYLA
Çığlık, yaygara, feryat. * Eyvah, yazık gibi üzüntü ifadeleri.
VAV-I ATIF
Gr: Atıf vavı, kelimeyi veya cümleyi birbirine bağlayan vav harfi. (Bak: Harf-i atıf)
VAV-I HÂLİYE
Haller cümle olabilir. Eğer isim cümlesi olursa, başında bir "vav" bulunur. Ona Vav-ı hâliye denir. Bu vav, hâl'i zi-l-hâle bağlar. (Reeytuhu ve biyedihi kitâbün: Elinde bir kitap olduğu halde onu gördüm) cümlesindeki gibi.
VAV-I KASEM
Gr: Herhangi bir kelimenin, çok defa Allah isminin evveline gelerek, yemin için kullanılan vav harfi. Vallahi, Veşşemsi, Velfecri kelimelerinde olduğu gibi.
VAVÎ
Vav harfine mensub. Vav harfi ile alâkalı.
VAVİK
Okun nişana dokunmayıp yanına düşmesi hâli.
VÂYE
Nasib, kısmet, behre.
VÂYEDÂR
f. Kısmetli. Nasibi olan.
VAZ
f. Terk etme, bırakma.
VA'Z
Dinî mes'eleler üzerinde konuşup nasihat etmek. Kalbi yumuşatacak sözlerle insanı iyiliğe sevke çalışma.
Vaz' ile, vaziyeti, durumu itibariyle, yerleştirmek suretiyle. * Asıl lügat mânası cihetinden.
VÂZI'
(Vazıa) Koyan. Yerleştiren. Vaz' eden.
VAZ'-I HAML
Doğurma.
VAZ'-I YED
El koymak, sahib çıkmak, tasarruf etmek.
VÂZIH
Açık, ayan, âşikâr. Besbelli. Kapalı olmayan. * Edb: Vuzuhlu söz. Bir okunuşta mânâsı anlaşılacak ifâde.
VÂZIHAN
Açık olarak. Açıkça. Açık açık. Aşikâr surette.
VÂZIHÂT
(Vâzıh. C.) Açık ve meydanda olan şeyler.
VÂZI-I KANUN
Kanun koyan. Kanun yerleştiren. Kanun hazırlayan.
VÂZI-UL YED
El koyan. Eline alan. Bir malı eline geçirmiş olan.
VAZÎ'
(Vazîa) Alçak, deni, bayağı, âdi.
VAZİFE
Bir kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş. Yapılması birisine havale edilen şey. Kıymet verilen iş. * Ücret.(Tarîk-ı Hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifelerini düşünmek lâzım gelirken, Cenab-ı Hakk'a aid vazifeyi düşünüp, harekâtını ona bina ederek hataya düşerler.Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlup eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vüzerası ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek." O demiş." Ben Allah'ın emriyle cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmam; muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir." İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.Üstad-ı Mutlak, Mukteda-yı Küll, Rehber-i Ekmel olan Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm $ olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa'y-ü gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünki $ sırrıyla anlamış ki: İnsanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmazdı. L.)
VAZİFEDÂR
(C.: Vazifedârân) f. Vazifeli, görevli. * Memur.
VAZİFEHÂR
(C.: Vazifehârân) f. Ücret alan.
VAZİFEŞİNÂS
f. İşini dikkatle yapan. Vazifesini özenerek, severek yapan.
VAZİFETEN
Vazife ile, vazife olarak.
VAZÎH(A)
(Vuzuh. dan) Meydanda, apaçık.
VÂZİR
(Vâzire) Günah işleyen. Suç işleyen.
VAZZAH
Meydanda, çok açık, belli.
VE
Gr: "Dahi, de, hem, ile, berâber" mânâlarına bağlama edâtı.
VE Bİ-L HAKKI NATAKTE
Hak ile söyledin, hakkı söyledin. Haksın, sâdıksın.(Zira o, Lâ ilahe illallah der, dâva eder. Bütün sağ ve sol, yani mazi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurani zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icma ederek mânen "Sadakte ve bi-l hakkı natakte" derler. Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla te'yid edilen bir müddeaya parmak karıştırsın. M.)
VEBA
Salgın bir hastalık. Taun.
VEBA'DÜ
Ondan sonra, imdi. (İlk sözden sonra esas söze başlarken kullanılan bir tâbirdir. Bilhassa dinî eserlerin başında Cenab-ı Hakk'a şükür ve hamd ettikten, Peygamberimize (A.S.M.) salâvat ve duadan sonra esas söze başlarken söylenir.)
VEBAL
Günah. Zarar. Ziyan. Şiddet. Ağırlık. Azab. Doğru olmayan bir hareketin manevî mes'uliyeti.
VEBER
Bedevi, göçer. * Deve yünü. * Davar tırnağı.
VEBL
Ağır ve vahim olmak.
VEBR
Kocakarı soğuğundan bir gün. * Ada tavşanı, ak tavşan.
VECA'
Sızı, ağrı, acı. Ağrıyıp acımak.
VECAHET
Güzellik, güzel yüzlülük, gösterişlilik. * Haysiyet, şeref, onur, itibar.
VECAR
(C.: Vücür - Evcire) Sel suyunun oyduğu yer. * Arslan ve kurt gibi vahşi hayvanların yatağı. İn.
VECAZET
Sözün veciz oluşu. Kelâmın kısa oluşu.
VECD
Aşk, muhabbet. Kendinden geçecek, unutacak kadar İlâhî bir aşk hali. * Yüksek heyecan. İştiyakın galebesi.
VECD-ÂLUD
f. Vecd veren haller. Manevî coşkunlukla beraber olan hal.