Tek yaprak hâlindeki kâğıt. * Nebât yaprağı. Maden yaprağı. Kitap yaprağı. * Hasis kimse. * Peygamberimize (A.S.M.) ilk vahyin geldiği sırada Hz. Hatice vâlidemizin (R.A.) hâdiseyi kendisine bildirdiği ve o zamanın meşhur bir âlimi olan Varaka İbn-i Nevfel'in adı.
VARAKÎ
Yaprakla ilgili. * Yaprak biçiminde.
VARAKKERDAN
f. Boş ve faydasız işlerle uğraşan kimse.
VARAKPARE
f. Kâğıt parçası. * Küçük yaprak. Yaprak parçası. * Ehemmiyetsiz yazı, tezkere.
f. Affedilmiş. Halâs bulmuş, kurtulmuş. * Rahat, serbest.
VARESTEGÎ
f. Kurtulma, halâs bulma. * Rahatlık, serbestlik. * İlişiksizlik.
VARİ
Semiz et. * Vahşi hımar, yabani eşek.
VARİ
f. Benzer, gibi.
VÂRİD(E)
(Vürud. dan) Ulaşan, yetişen, gelen, erişen. Akla gelen. * Olan. Bir şey hakkında söylenip tatbik edilen. * Hâzır, nâzır. * Bahadır.
VÂRİDÂT
(Vâride. C.) Kâr, gelir. * Vârid olan. Bir kimseye veya hazineye ait gelir ve paralar. * Hatıra gelen, içe doğan.
VÂRİD-İ HÂTIR
Akla gelen, hatıra gelen.
VÂRİDÎN
(Vârid. C.) Gelenler, vâsıl olanlar.
VARİK
(C: Vürük) Süs için palanın önüne geçirip astıkları saçaklı kıvrımlı esvap. * Nakışlı kumaştan yapılmış saçaklı palan ve eyer örtüsü.
VÂRİS
Cenab-ı Hakk'ın bir ismi. * Mirasçı. Kendisine miras düşen. Mirasa konan. Vefat eden birisinin maddî veya manevî mal ve mülkünde kullanmaya, tasarrufa salâhiyetli olan.
VÂRİSÎN
(Vârisûn) Vâris olanlar. Vârisler.
VARİŞ
Bir topluluk yemek yerken davetsiz olarak yemeğe katılan kimse.
VARTA
Her çukur yer. Uçurum. * Kurtuluşun zor olduğu yer. Tehlike. Muhatara.
VARUN
f. Ters, uğursuz, aksi.
VA'S (VÜUSE)
(C: Vuasâ) şiddet, mihnet.
VASAA
(C: Vusu) Kız kuşu.
VASAB
(C.: Evsâb) Hastalık. Ağrı.
VASAFE
Hizmetkârlık.
VASAİL
(Vasâyil) : (Vasile. C.) Yemen'de çıkan çubuklu, alaca kumaşlar.
Hakiki güneşe tâbi olmak üzere, muntazam hareket ettiği tasavvur olunan mevhum bir güneşin, o yerin nısfun nehârından (meridyeninden) arka arkaya iki defa geçişi arasındaki zamanın yirmi dörtte biri.
VASAT-ÜL HÂL
Orta halli, orta halde.
VASAT-ÜL KAME
Orta boylu.
VASF
Sıfat. Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl. Bir kimsenin veya şeyin durumunu anlatarak tarif etmek.
VASFETMEK
Bir şeyin vasıflarını, hâlini, şeklini veya rengini tarif etmek, anlatmak.
VASF-I TAHSİNÎ
Bir şeyin mahiyetini beyan etmekten ziyade lâfzını süslemek için kullanılan sıfatlar. Bunlar haşv-i melih kabilindendir.
VASFÎ (VASFİYE)
Vasıfla, mahiyetiyle alâkalı. Beyan ve tarife dair.
VASIB
Yerinde duran. Sürekli.
VASIB
Hasta.
VASIF
Vasfeden. Bildiren. * Medheden, öven.
VASIF TERKİBİ
Gr: Birleşik sıfat. Bir ismin sonuna Farsça bir emir eklenerek yapılan terkib. Meselâ : Zevk-efzâ : Zevk artıran.
İki şeyi birbirine ulaştıran. * Aracı. Arada bulunan. Vasıtalık eden.
VÂSITA-İ NECAT
Necat vasıtası. Kurtuluşa sebep.
VASİ
(Vesâyet. den) Bir ölünün vasiyetini yerine getirmeye me'mur edilen kimse. Bir yetimin veya akılca zayıf, hasta olan bir kimsenin malını idare eden kimse.
VÂSİ'
(Vasia) Geniş, enli. Bol. Engin. Meydanlı. * Her ihtiyacı olana vergisi kâfi ve bol bol ihsan eden. İlmi cümle eşyayı muhit, rızkı bütün mahlukata şâmil ve rahmeti bütün şeyleri kaplamış olan Allah (C.C.)