V Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • VECDÎ

    Vecdle ilgili, heyecanla ilgili.
  • VECEL

    Ürkme, korkma, havfetme.
  • VECENAT

    (Vecne. C.) Elmacıklar, yanaktaki yumrucuklar.
  • VECH

    (Vecih) Yüz, çehre, surat. * Tarz, üslub. * Her şeyin karşısına gelen ve karşısında olan. Satıh. Ön. Alın. Cephe. * Tarih. * Suret. * Sebeb. * Bir şeyin nefsi ve zatı. * Semt. Cihet. * Münasebet.
  • VECHE

    Yan, taraf. Yüz.
  • VECHEN

    Bir vechiyle. Bir suretle. Bir bakımdan.
  • VECHEN MİN-EL VÜCUH

    Hiçbir suretle.
  • VECHEYN

    İki taraf, iki yan, iki yüz.
  • VECHÎ

    (Vechiye) Yüz ile ilgili.
  • VECH-İ ÂHAR

    Başka sebeple.
  • VECH-İ DİKKAT

    Dikkat ve ferasetle.
  • VECH-İ MÂ

    Bir sebepten dolayı.
  • VECH-İ MEŞRUH

    Şerh edilen, açıklanan tarzda.
  • VECH-İ ŞEBEH

    Edb: Bir şeyin başka bir şeye neden benzediğini anlatan söz. (Bak: Teşbih)
  • VECH-ÜL ARZ

    Yeryüzü.
  • VECİ (E)

    Güzel, hoş, lâtif. Uygun, münasib. * Bir kavmin büyüğü, reisi. * Hürmetli insan. * Sultan huzuruna girenler. * Makam ve şeref sâhibi.
  • VECİ(A)

    (Veca'. dan) Ağrıtıcı, sızlatıcı.
  • VECİBE

    Borç hükmünde olan vazife. * Kanun ve ahlâkın icabı, yerine getirilmesi lâzım gelen şey.
  • VECİBE-İ NEZAKET

    Nezâket borcu.
  • VECİHÎ

    Veche ait. Veche dair.
  • VECİZ

    Kısa, öz, derli toplu. Muhtasar olup mufassal olmayan. * Az sözle çok mâna ifâdesi.
  • VECİZE

    Edb: İbaresi kısa, mânası geniş olan çok kıymetli söz, özlü söz. Kısa, veciz söz.
  • VECNE

    (C: Vecenât) Elmacık, yanaktaki yumrucuk.
  • VECR

    (C.: Evcâr) Mağara.
  • VE'D

    Kızını diri iken toprağa gömme.
  • VEDA'

    Ayrılık. * Ayrılışta selâmlamak. * "Allah'a ısmarladık" demek.
  • VEDAD

    Dostluk. Sevme. Sevgi. (Bak: Vidad)
  • VEDD

    Dostluk. Sevgi, muhabbet.
  • VE'D-DUA

    Duâlarımız sizinle birliktedir anlamına gelen bu tâbir, evvelce mektupların altlarına yazılırdı.
  • VEDİ

    Küçük abdest bozduktan sonra çıkan beyazımsı su.
  • VEDİ'

    Başkasının malını saklamaya memur kimse.
  • VEDİA

    Emanet.
  • VEDİATULLÂH

    Allah'ın emaneti.
  • VEDİD

    Sevgisi çok olan.
  • VEDK

    Yağmur. Yağmurun damlaması. * Alışıp üns ve ülfet etmek. Yakın olmak. (Bak: Vadk)
  • VEDUD

    Çok şefkatli. Kendisine çok sevgi beslenen. Cenâb-ı Hak.(Vedud ismine mazhar olan muhakkıkin-i evliya: "Bütün kâinatın mâyesi, muhabbettir. Bütün mevcudatın harekâtı muhabbetledir. Bütün mevcudattaki incizab ve cezbe ve câzibe kanunları, muhabbettendir." demişler.) (Vedud ismine mazhar bir kısım evliya: Cennet'i istemiyoruz, bir lem'a-yı muhabbet-i İlâhiye ebeden bize kâfidir, demişler. S.)
  • VE'D-ÜL BENAT

    İslâmiyetten evvelki câhiliyet devrindeki Arablarda kızlarını hakir gördüklerinden diri iken defnetmek âdeti.
  • VEFA

    Ahdinde, sözünde durma. * Sevgi ve dostlukta sebat ve devam. * Ödeme. * Yetişme. * Dince ve akılca lâzım gelen şeyi yerine getirip uhdesinden çıkma.
  • VEF'A

    Kav ettikleri bez parçası. * Şişe ağzını tıpamada kullanılan bez parçası.
  • VEFADAR (VEFAKÂR)

    Vefalı, sözünde ve dostluğunda devamlı olan.
  • VEFAPERVER

    f. Sözünde duran. Vefâlı.
  • VEFAT

    Ölüm. Ahirete göçme.
  • VEFD

    Çokluk. Cemaat. * Bir iş için giden heyet. Elçilik. * Dağ başı. * Gelme, ulaşma, erişme, varma, vürud.
  • VEFHİYYE

    Kilisede kayyımlık hizmetini etmek.
  • VEFİ

    Vefalı. * Tam, mükemmel. Kifayet eden. Bol olan.
  • VEFİA

    İçine nesne koyulan sele.
  • VEFİK

    Arkadaş. Kafa dengi. Aynı fikirde olan. Uygun.
  • VEFİR(E)

    (Vefret. den) Çok, bol, kesir.
  • VEFİYAT

    (Vefat. C.) Ölümler, vefatlar.
  • VEFK

    Uygun gelme. Uyma. Mutabakat. Muvafık olma. İşi iyi gitme.* Tesirli dua.