Z Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ZEHLUL

    İyi at.
  • ZEHNA'

    Düzgün. * Süs, ziynet.
  • ZEHR

    (Zehir) f. Zehir, ağu, semm.
  • ZEHR(E)

    Çiçek. şükufe.
  • ZEHRA

    (Müe.) Ay gibi parlak olan. Çok parlak ve safi, berrak.
  • ZEHR-AB

    f. Acı su.
  • ZEHR-ABE

    f. Acı ve zehir gibi su. Zehirli su. * Mc: Acı, acılık.
  • ZEHR-ALUD

    f. Zehirli. Zehir karışmış.
  • ZEHR-AMİZ

    f. Acı, zehirli.
  • ZEHRAVAN

    (Zehrâveyn) İki parlak şey. * Kur'an-ı Kerim'de Sure-i Bakara ile Âl-i İmran Surelerine birlikte verilen isim.
  • ZEHR-BAR

    f. Pek acı, zehir saçan.
  • ZEHR-BAZ

    Zehir veren. Zehir yapan. * İmandan ayıran.
  • ZEHRE

    f. Kahramanlık, yiğitlik. * Öd. Safra.
  • ZEHRE

    (C.: Ezhâr) Çiçek. * Beyaz, berrak. Süs, ziynet.
  • ZEHREÇÂK

    f. Çok korkmuş, ödü patlamış.
  • ZEHREDÂR

    (C.: Zehredârân) f. Yiğit, cesur, yürekli, cesaretli.
  • ZEHR-EFŞAN

    f. Zehir saçan.
  • ZEHR-HAND

    f. Acı acı gülme.
  • ZEHR-İ KATİL

    Öldürücü zehir.
  • ZEHRİN

    f. Pek acı, zehir gibi.
  • ZEHR-NAK

    f. Zehirli, ağulu.
  • ZEHUK

    (Zehak) Boş, beyhude. Bâtıl. Zâil, yok olan.
  • ZEHV

    Bâtıl. * Yalan. * Fahirlenmek, gururlanmak, tekebbürlenmek. * Güzel manzara. * Taze ot. * Otun çiçeği. * Titremek. * Yürümek. * Yel esmek. * Alacalanmış hurma koruğu.
  • ZEHZEHE

    Zehi zehi demek.
  • ZEİM

    Ayıplanmış.
  • ZEİR

    Öncü, çeri kimse.
  • ZEİR

    Aslan kükremesi.
  • ZEKÂ

    Saflık, duruluk. * Hâl düzgünlüğü.
  • ZEKÂ

    Çabuk anlama ve bilme kabiliyyeti. Fehim ve idrakte çabuk olma. * Ateşin alevlenmesi. * Güzel koku alma.
  • ZEKÂB

    f. Yazı mürekkebi.
  • ZEKAN

    (C.: Ezkân) İki çenenin birleştiği yer. ("Enek" de derler.)
  • ZEKÂRET

    Erkeklik.
  • ZEKÂT

    Nisab miktarı mala, paraya sahib olan Müslümanın kırkta birini fakirlere sadaka vermesi ve bu verilen sadaka. Ziyadeleşme, artma. * Temizlik. Taharet. (Bak: Sadaka, Nisab).( $ Bu kelâmın mâkabliyle nazmını icab ettiren münasebet ise: Namaz $ Yani dinin direği ve kıvamı olduğu gibi, zekât da İslâmın kantarası, yani köprüsüdür. Demek; birisi dini, diğeri asayişi muhafaza eden İlâhî iki esastırlar. Bunun için birbiriyle bağlanmışlardır. İ.İ.)(Zekât ile sadakanın lâyık oldukları mevkilerini bulmak için bir kaç şart vardır:1- Sadakayı vermekte israf olmaması.2- Başkasından alıp başkasına vermek suretiyle halkın malından olmayıp kendi malından olması.3- Minnetle in'âmın bozulmaması.4- Fakir olmak korkusu ile sadakanın terk edilmemesi.5- Sadakanın yalnız mala ve paraya münhasır olmadığı bilinmesi ile ilim, fikir, kuvvet, amel gibi şeylere de muhtaç olanlara sadakanın verilmesi.6- Sadakayı alan adam, o sadakayı sefahette değil, hâcât-ı zaruriyyesinde sarfetmesi lâzımdır. İ.İ.)(Sadakalar kimlerin hakkıdır, bu cihete gelince, emr ü teşvik olunduğunuz infak u sadakat $ Allah yolunda tutulmuş, din uğrunda ilme, cihada vakf-ı nefs etmiş, $ Yeryüzünde şuraya buraya gidemiyen, yani Allah yolunda meşguliyetlerinden veya maraz ve acz gibi bir maniadan dolayı nafakalarını kazanmağa iktidarları olmayan o fakirler içindir ki $ hallerini tecrübe etmeyen cahil, onları $ taaffüflerinden, yani istemeğe tenezzül etmeyip tahammül ve tecemmül ile iffetlerini muhafaza ve ibraz eylediklerinden dolayı, zengin zanneder. $ Sen onları simalarıyla, dikkat edildiği zaman hallerinde görülecek edeb ü nezahet, yüzlerinde müşahede olunacak âsâr-ı fakr u zaruret gibi alâmetleriyle tanırsın. $ İnsanlardan dilenmezler, hele $ ilhah-ı ısrar ile hiç dilenmezler, olsa olsa pek muztar kaldıkları zaman ehline ifham-ı hâl ederler...Bu âyet, Ashab-ı Suffa tesmiye olunan fukara-yı Muhacirîn hakkında nazil olmuştur ki; dörtyüz kişi kadar vardılar. Medine'de ne bir meskenleri, ne aşiret ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu, daima Mescid-i Nebeviyeye mülazemet ederler, mescidin sofasında ikamet eylerler, ilm-i Kur'an tahsil ederler, mevâız ve tedrisat-ı Peygamberîyi istimâ' ile müstefid olurlar, hep oruçlu bulunurlar. Hâsılı; ilm ü ibadete hasr-ı evkat ederler ve her ne zaman bir gaza olursa giderlerdi. Bunlar Medrese-i Risalet'in Allah yoluna vakf-ı nefs etmiş talebesiydiler.İbn-i Abbas Hazretlerinden vaki olan rivayete göre birgün Resulullah (A.S.M.) Ashab-ı Suffa'nın başlarına durmuş, hallerini nazar-ı tedkikten geçirmişti. Fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri gördü ve kalblerini tatyib edip buyurdular ki: "Ey Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun ki, her kim şu sizin bulunduğunuz hal ü sıfatta ve bulunduğu halden razı olarak bana mülaki olursa o benim refiklerimdendir. " İşte bu âyet de bunlar dolayısiyle nâzil olmuştur. Ve fakat hükmü âmmdır. Allah rızası için düşmana karşı nöbet bekleyen veya Allah rızası için medreselerde dirsek çürüten veya Allah rızası için hidemât-ı âmmeye vakf-ı nefs eden ve bu ahval içinde malı mülkü yok, muhtaç olmakla beraber nafakasını kesbe vakit bulamayan veya kudreti yetişemiyen fukara-yı mü'minîn bu âyetin hükmünde dâhildirler. Bunlar infakat ü sadakatın en güzel masrıfını teşkil ederler. E.T.)
  • ZEKÂVET

    Zeki oluş. Zeyreklik. Çabuk anlama ve kavrama. Keskin anlayış.
  • ZEKEN

    İlim, feraset.
  • ZEKER

    (C.: Zükrân - Zükur - Zikâr - Zikâre) Erkek. * Erkeklik organı.
  • ZEKERİYYA (A.S.)

    Benî İsrail peygamberlerinden ve Hz. Süleyman Aleyhisselâm'ın neslindendir. Beytül-Makdis'de Tevrat yazan ve kurban kesen reis idi. Zevcesi, Hz. Meryem'in teyzesi idi. Benî İsrail'in büyüklerinden olan İmran namındaki zatın karısı Hanne, Zekeriyya (A.S.) ın karısının kardeşidir. Hz. Meryem İmran kızı ve Hanne'den doğmuştur. Zekeriyya Aleyhisselâm'ın himayesinde büyümüştü. Sonradan Yahya isminde oğlu dünyaya geldi. Yahudiler Zekeriyya'ya (A.S.) iftira ederek onu şehid ettiler. Kur'an-ı Kerim'de yedi defa ismi geçer. (Bak: Yahya A.S.)
  • ZEKEVAT

    (Zekât. C.) Zekâtlar.
  • ZEKİ(YE)

    Zekâ sahibi. Çabuk anlayışlı.
  • ZEKİ(YE)

    Hâlis. Temiz. Hali temiz olan.
  • ZEKİK

    Yazının satırlarının sık olması. * Yürürken kişinin adımlarının bibirine yakın olması.
  • ZEKİR

    Unutmayan. Hâfızası kuvvetli.
  • ZEKİYY

    Tâhir ve pâk kimse. Temiz insan.
  • ZEKK

    Zayıf. * Yürürken adımların birbirine yakın olması.
  • ZEKUN

    Sivri ve sarkık enekli.
  • ZEKURET

    Erkeklik.
  • ZEKVE

    Tamamlamak. Kesmek.
  • ZEKZEKE

    Çirkin ve yaramaz huylu olmak.
  • ZELA'

    Ayağın altında ve üstünde; elin ise arkasında olan yarık.
  • ZELAHLAH

    (C.: Zelahlahât) Büyük çanak. * Aceleci ve uzun boylu adam. * Derin olmayan ırmak.