(Zâhife. C.) Yerde sürünerek yürüyen hayvanlar, sürüngenler.
ZEVAHİR
(Zühre. C.) Çiçekler. * Parlak yıldızlar. * Ziynetli, parlak ve berrak olanlar.
ZEVAHİR
Dolu, taşkın, coşkun denizler. * Mc: Yüksek şan ve şerefler.
ZEVAHİR
(Bk: Zavahir)
ZEVAİB
(Zâib. C.) Erimiş şeyler, eriyenler.
ZEVAİD
(Zâide. C.) Fazlalıklar, fazla şeyler. Faydasız şeyler.
ZEVAİL
(Zail. C.) Zeval bulanlar. Zail olan şeyler. * Mc: Yıldızlar.
ZEVAL
Zâil olma, sona erme. * Gitmek. Yerinden ayrılıp gitmek. * Güneşin tam ortada gibi, baş ucunda bulunduğu zaman. * Güneşin nısf-ı nehar dairesinden batmaya doğru dönmesi. Seyrinin sonuna yaklaşması.(Gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki; acıdığı bütün zihayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâki'nin bâki esmasının daimî cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları bâki görür; şefkatı, bir sürura inkılâb eder. Hem zevâl ve fenâya mâruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakış ve tahsin ve san'at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i dâimîyi görür. O zevâl ve fenâyı, tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleştirir. M.)
ZEVALÎ
Zevale mensub, zevale ait ve müteallik. * Çok yaşlı.
ZEVAL-İ ELEM
Elemin sona ermesi.(Zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir. S.)
ZEVAL-İ LEZZET
Lezzetin bitmesi, lezzetin sona ermesi.
ZEVALNÂPEZİR
f. Geçici ve muvakkat olmayan. Zeval bulmayan. Sona ermeyen.