Z Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ZEVV

    Irak diyarında bir dağın adı. * Kadr, kıymet. * Miktar.
  • ZEVVAK

    Bir şeyi fazlasıyla deneyen. * Bir şeyi çok fazla tadan.
  • ZEVY

    Solmak. * Değişmek, mütegayyer olmak.
  • ZEVY

    (Zevey) Döndürmek. Cem etmek, dürülmek. Tutmak.
  • ZEVZAT

    Doğurmak. * Sür'atle gitmek. * Reddedip uzaklaştırmak.
  • ZEVZEK

    t. Geveze. Münasebetsiz, temkinsiz. Ağzı ve eli durmayan. Hoppa.
  • ZEY'

    Güzelce pişip erimek.
  • ZEY'

    (Zeyean) Duyulma. Meydana çıkıp yayılma.
  • ZEYB

    (Bak: Zîb)
  • ZEYBEK

    Hafif silâhlarla donanmış ve asâyişi muhafazaya memur olan eski bir sınıf asker.
  • ZEYD

    Eski fetva metinlerinde erkeği temsil etmek için kullanılan isimlerdendir. (Diğer isimler: Amr, Bekir, Beşir, Hâlid)
  • ZEYD (ZİYÂD)

    Men'etmek, reddedip gidermek.
  • ZEYD BİN SABİT (R.A.)

    Sahabe-i Güzinden ve Aşere-i Mübeşşeredendir. Henüz on bir yaşında iken isteği ile İslâmiyet'i kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i kemiklerde yazılı ve hâfızların ezberinde iken bugünkü şeklinde ilk olarak yazan, bu hizmette en büyük hizmet kendisine nasib olandır. Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) kâtipliğini yapmıştır. Süryanice de öğrenmişti. Hz. Ebu Bekir-i Sıddık'ın (R.A.) hilâfeti mes'elesinde Ensar'ı tenvir etmiş, hakikatı izah etmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Osman (R.A.) devirlerinde büyük hizmetler görmüş ve beyt-ül mâl te'sisinde ve tesbitinde büyük hizmetleri olmuştur. Hi: 45 tarihinde 56 yaşında irtihal etmiştir.
  • ZEYEK

    İki uyluk arasının geniş olup birbirine uzak olması.
  • ZEYF

    (C.: Ziyâf - Züyuf - Ezyâf) Kalp ve silik para veya akçe.
  • ZEYG

    Şübhe. Doğruluktan ayrılma. * Bir tarafa meyletme. * Yanılma. * Kamaşma.
  • ZEYH

    Mahvolmak. * Gitmek. * Uzak olmak.
  • ZEYH

    (Zeyhân) Zulüm etmek. Haktan uzaklaşmak.
  • ZEYHAN

    Zulüm etmek. Zâlimlik yapmak.
  • ZEYL

    Ek, ilâve, bir şeyin altı, devamı. * Etek.
  • ZEYL

    Ayırma. Tefrik.
  • ZEYLEN

    Ek olarak. İlâve ederek.
  • ZEYLİYÂT

    İlâve ve ek olarak yazılan şeyler.
  • ZEYN

    Zinet, süs. Süslemek.
  • ZEYN-AB

    (Kürdçe) Su kaynağı, pınar.
  • ZEYNEB

    Eski fetva metinlerinde kadını temsil eden isimlerden biri. * Gül. (Bak: Hatice)
  • ZEYN-ÜD DİN

    Dinin süsü, dinin zineti.
  • ZEYN-ÜL ABİDİN

    (Zeynel âbidîn) Lügat mânası: İbadet edenlerin zineti. * (Hi: 38-94) Oniki İmamın dördüncüsü olan zât (R.A.). Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın torunu olan Hazret-i Hüseyin'in ortanca oğlu. Asıl adı: Ali'dir. Tâbiînin büyüklerindendir. Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (Rahmetullâhi Aleyh)
  • ZEYR

    Eksilmek.
  • ZEYT

    Zeytinyağı. Yağ.
  • ZEYTUN

    Zeytin.
  • ZEYTUNÎ

    Zeytin renginde olan.
  • ZEYY

    Döndürmek. * Toplamak, cem'etmek.
  • ZEYY

    (Bak: Ziyy)
  • ZEYYAL

    Kuyruklu. * Uzun etekli.
  • ZEYYAT

    Zeytin ağacı.
  • ZE'ZEE

    Cem'etmek, toplamak.
  • ZI

    Kur'an-ı Kerim alfabesinde onyedinci harftir. Ebcedî değeri: 900'dur.
  • ZIA

    İşlenir toprak. Tarla.
  • ZIAR

    Devenin ağzını bağlamak.
  • ZIBA'

    (Zabu. C.) Sırtlanlar.
  • ZIBAB

    (Zabb. C.) Kertenkeleler. Kelerler.
  • ZID

    Aksi, muhâlif, zıt. * Nefret edilen, kerih şey.
  • ZIDDÂN

    İki zıt.
  • ZIDDEYN

    Birbirinin aksi olan iki şey. İki zıt.
  • ZIDDİYET

    Birbirine muhâlif, zıt olma hâli. Zıtlık. Birbirinden nefret etme. Zıt fikir veya kanaat sahibi olanların durumu.
  • ZI'F

    İki kat. Bir şeyin miktarca iki katı.
  • ZIFR

    Tırnak. Çengel. Pençe.
  • ZIHAR

    İki şey arasında münasebet ve mutabakat meydana getirmek. İki şeyi birbirine mutabık eylemek. Arka arkaya, mukabil kılmak. * Karşılıklı yardımlaşmak. * Fık: Bir kocanın, karısını müebbeden mahremi olan birisinin bakması câiz olmayan bir yerine teşbih etmesi.Meselâ, bir adam karısına, "Sen bana anam gibisin" demesi gibi. Bu halde karısı da ona haram olurdu. İslâmiyetten evvel câhiliyet âdetleri olan ve bir nevi boşanma usulü sayılan bu çeşit hareketi İslâmiyet men'etmiştir ve zecr için zıhar eden kimseye keffaret vaz' olunmuştur. (O.L.)
  • ZIHARE

    Elbisenin dış yüzü, dış tarafı.