t. Geveze. Münasebetsiz, temkinsiz. Ağzı ve eli durmayan. Hoppa.
ZEY'
Güzelce pişip erimek.
ZEY'
(Zeyean) Duyulma. Meydana çıkıp yayılma.
ZEYB
(Bak: Zîb)
ZEYBEK
Hafif silâhlarla donanmış ve asâyişi muhafazaya memur olan eski bir sınıf asker.
ZEYD
Eski fetva metinlerinde erkeği temsil etmek için kullanılan isimlerdendir. (Diğer isimler: Amr, Bekir, Beşir, Hâlid)
ZEYD (ZİYÂD)
Men'etmek, reddedip gidermek.
ZEYD BİN SABİT (R.A.)
Sahabe-i Güzinden ve Aşere-i Mübeşşeredendir. Henüz on bir yaşında iken isteği ile İslâmiyet'i kabul etmiştir. Kur'ân-ı Kerim'i kemiklerde yazılı ve hâfızların ezberinde iken bugünkü şeklinde ilk olarak yazan, bu hizmette en büyük hizmet kendisine nasib olandır. Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) kâtipliğini yapmıştır. Süryanice de öğrenmişti. Hz. Ebu Bekir-i Sıddık'ın (R.A.) hilâfeti mes'elesinde Ensar'ı tenvir etmiş, hakikatı izah etmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Osman (R.A.) devirlerinde büyük hizmetler görmüş ve beyt-ül mâl te'sisinde ve tesbitinde büyük hizmetleri olmuştur. Hi: 45 tarihinde 56 yaşında irtihal etmiştir.
ZEYEK
İki uyluk arasının geniş olup birbirine uzak olması.
ZEYF
(C.: Ziyâf - Züyuf - Ezyâf) Kalp ve silik para veya akçe.
Birbirine muhâlif, zıt olma hâli. Zıtlık. Birbirinden nefret etme. Zıt fikir veya kanaat sahibi olanların durumu.
ZI'F
İki kat. Bir şeyin miktarca iki katı.
ZIFR
Tırnak. Çengel. Pençe.
ZIHAR
İki şey arasında münasebet ve mutabakat meydana getirmek. İki şeyi birbirine mutabık eylemek. Arka arkaya, mukabil kılmak. * Karşılıklı yardımlaşmak. * Fık: Bir kocanın, karısını müebbeden mahremi olan birisinin bakması câiz olmayan bir yerine teşbih etmesi.Meselâ, bir adam karısına, "Sen bana anam gibisin" demesi gibi. Bu halde karısı da ona haram olurdu. İslâmiyetten evvel câhiliyet âdetleri olan ve bir nevi boşanma usulü sayılan bu çeşit hareketi İslâmiyet men'etmiştir ve zecr için zıhar eden kimseye keffaret vaz' olunmuştur. (O.L.)