Fiz: Sıcaklığını artırarak bir cismin, katı hâlden sıvı hâline geçmesi. Erimiş olması.
ZEVEL
Hafif, zeyrek, zarif kimse. (Müe: Zevle)
ZEVER
Meyl, eğrilik.
ZEVF
Adımını birbirine yakın atmak.
ZEVG
Bir şeyi bir tarafa eğme, bir yana meyillendirme.
ZEVH
Develeri dağıtıp toplamak.
ZEVH
şiddetle yürümek.
ZEVİ
(Zû. C.) Sahipler.
ZEVİ-L EHSAS
Duygu sahibi olanlar, duyanlar, hissedenler.
ZEVİ-L ERHAM
Yakın akraba.
ZEVİ-L ERVAH
Ruh sahipleri. Hayatlılar, ruhlular. Can sahibi olanlar.
ZEVİ-L İDRAK
İdrak sahipleri. Anlayış ve akıl ile kavrayışlı olan.
ZEVİ-L UKUL
Akıl sahipleri. Aklı olanlar. * Tas: Halkı zâhiren, Hakkı bâtınen görenler.
ZEVK
Lezzet alma, hoşa gitme, tatma. * Hoş, hoşa giden. Mânevi haz. * Boş vakit geçirmek. Eğlenmek. * Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz... S.)
ZEVK-ÂLUD
f. Zevkli, zevk karışık.
ZEVK-BAHŞ
f. Zevk veren, eğlendiren, neşelendiren. * Meşhur bir cins lâle.
ZEVK-CÛ
(C. : Zevkcuyân) f. Zevkine düşkün. Zevk arıyan.
ZEVKÎ
Zevkle alâkalı. Zevke âit.
ZEVK-İ SELİM
En temiz, nezih ve en yüksek derecedeki zevk. Selâmette olan zevk. Meşru dairedeki zevk. * Sezme kabiliyeti.
ZEVKİYYAT
Zevk ve eğlenceye dair hususlar.
ZEVK-YÂB
f. Lezzet alan, zevklenen.
ZEVL
(C.: Ezvâl) Acib nesne. * Zâil olmak, geçici olmak.